Ramazan’ın kelime manası yakıp kavuran, yok eden demek. Neyi yakıp kavuruyor yok ediyor? Tabi ki de biriken günahlarımızı, biriken kötülükleri. Ramazan’ın bir diğer manası ise sonbahar yağmuru demek. Sonbahar yağmuru ile Ramazan arasında ne gibi bir alaka var dediğinizi duyar gibiyim. Hemen anlatayım:
Yaz mevsiminde hava genelde Güneşli olur, yağmur pek az yağar. Bu sebeple her taraf toz toprak içinde kalır. Yaz mevsimi bitip de sonbahar yağmurları başladı mı yağmurlar, o tozu toprağı alıp götürür. Her taraf tertemiz olur. İşte 11 ayı yaz mevsimi, mübarek 1 ayı ise sonbahar yağmurları gibi düşündüğümüzde aradaki bağlantı anlaşılıyor sanırım.
Böyle bir girizgahtan sonra asıl konumuz olan, orucun bir diğer sünneti iftar hakkında biraz konuşalım. Oruç deyince ilk akla gelenlerden biri şüphesiz iftar’dır. İftar, oruçlu için bayram vaktidir. Gün boyunca bastıran o tatlı açlık ve susuzluğu o bitirir. İnfak etmenin, yardımlaşmanın kıymetini bilen Müslümanların Allâhü Teâlâ’nın rızasını ve merhametini kazanmasına vesile olan yine iftar’dır. Uzun zamandır bir araya gel(e)meyen akrabaları aynı sofra etrafında bir araya getiren yine odur.
İftar, sahurun can dostudur. Orucun, sünnetleri zincirin halkaları gibidir. Birbirinden ayrı düşünülmesi çok zordur. İnsan, bu sünnetleri ne kadar çok yerine getirmeye çalışırsa zincir o kadar sağlam olur. İftarın sahura, sahurun iftara yakınlığı, arkadaşlığı vardır. Ramazan-ı Şerif orucuna ilk olarak sahurla başlarız en son günde iftarla bitiririz. Sahurla, Ramazan-ı Şerif ayının gelişinin sevinci, arefe günü iftarı ile de bayrama ulaşmanın mutluluğu başlar. Bir ay boyunca, diğer sünnetleri ve ibadetleri bu iki mübarek vakit arasında ifâ ederiz.
Duaların kabul zamanı
Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem, “Oruçlu için, iftar anında reddolunmayacak dua vardır.” buyurmuşlardır. Bu Hadis-i Şerif, bizler için bir müjdedir. Öyleyse bizlere düşen bu müjdeye uygun hareket etmektir.
İftara yakın;
“Allahümme ya vasia’l-mağfirati iğfirlî. (Ey mağfireti geniş olan Allah’ım! Beni mağfiret eyle.”
İftar anında ise;
“Allahümme leke sumtü ve bike âmentü ve aleyke tevekkeltü ve ala rizgıke eftartü ve savme ğadin neveytü. (Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttum. Sana inandım. Sana tevekkül ettim. Senin verdiğin rızık ile iftar ettim (orucumu açtım). Ve yarının orucuna da niyet ettim.)” dualarını okumayı alışkanlık hâline getirmek lazımdır.
Sadelik de sünnettir
Allâhü Teâlâ’nın vermiş olduğu nimetleri saymaya çalışsak buna hiçbirimizin gücü yetmez. Bu nimetler bize onlardan yararlanalım diye verilmiş elbet. Ama bu yararlanma nasıl olacak bunu iyi düşünmek ve dengelemek, ölçüyü kaçırmamak lazım.
Ramazan-ı Şerif ayı bereket ayı. Bu, herkesin bildiği, yaşadığı ve tecrübe ettiği bir şey. İftar ve sahur sofralarımıza baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliyoruz zaten. İftarın, sünnet olduğunu söylemiştik. Evet, iftar sünnet ama onun da kendi için de sünnetleri var: Orucu su veya hurma ile açmak, orucu su veya hurma ile açtıktan sonra bir tas da çorba içip akşam namazını kılıp yemeğe öyle devam etmek… Bu sünnetler orucun ruhunu ortaya çıkararırlar. Ama bir sünnette var ki bir Müslümanın her konuda uyması gereken. İşte o sünnet; sadelik. Abartıya kaçmamak. Gösterişten uzak durmak. Ne demek istediğimi -günümüz iftar sofralarını düşündüğümüzde- anladınız sanırım.
Ne mutlu, orucunu Allâhü Teâlâ’nın ve Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellemin istediği şekilde tutabilenlere. Ne mutlu, orucun asıl hikmetini, onun ruhunu kavrayabilenlere.