Günler ayları, aylar yılları kovalayıp duruyor. Zaman su misali akıp gidiyor. İnsanoğlu da her an mücadele hâlinde hayatına devam ediyor. Yoğun bir şekilde hayat mücadelesi veriyor. Geçimini temin etmek için canhıraş bir şekilde çalışıyor.

İşte bu koşuşturmaca hâlinde, insanım nefes alması gerekiyor. Hem madden hem de manen. Ruh ile beden bir bütün, birbirinden ayrılması mümkün değil. Ruh rahat ise beden de rahat oluyor, beden rahat ise ruh da.

Yoğun bir şekilde arı misali vızır vızır sağa sola koşturan bir araba düşünelim. Bu araba hiçbir tamir, tadilat görmeden bu şekilde kullanıldığında neler olacağı herkesin malumudur. İşte insanoğlu da dünya hayatı dediğimiz bu parkurda araba misali dur durak bilmeden koşturup duruyor. Yeri geliyor -tabiri caizse- nefes almaya bile vakti olmuyor.

Bunları neden anlatıyorsun diye soruyor olabilirsiniz! Mübarek gün ve geceler, bayramlar, Receb-i Şerif ve Şaban-ı Şerif ayaları, Ramazan-ı Şerif ayı insanı manen rekdefe ve tamir eden zaman dilimleridir. Bu mübarek vakitler, Rabbimizin bize hediyesidir, rahmet ve merhametinin birer eseridir.

11 aya karşılık 1 ay

11 aylık yoldan gelen rahmet, bereket ve yardımlaşma ayı olan Ramazan-ı Şerif, hanelerimize gözle görülür bir bereket, mutluluk getiriyor. 11 ay boyunca dur durak bilmeden çalışan bedenimize 1ay boyunca rahat bir nefes aldırıyor.

Bu 1 aylık zaman dilimi neler yapmıyor neler…11 ay boyunca alışıla gelen birçok şeyi değiştiriyor. Herkesin malumudur ki alışkanlıkları terk etmek o kadar da kolay değildir. Bu mübarek ayın bereketinden olsa gerek 11 aylık alışkanlıklar kolayca terk ediliyor.

1 aylık Ramazan-ı Şerif ayı diğer 11 ayın teminatıdır, özetidir. Bu bir ay en güzel şekilde idrak ve eda edildiğinde güzellikleri, bereketi diğer aylara da sirayet etmektedir. Bunun tam tersi de mümkündür ki bundan Rabbimize sığınmak gerekir. Allâhü Teâlâ her birerimizi ilk kısma girebilenlerden eylesin. Amîn.

Sayılı olan her şey daha kıymetlidir

Bakara suresinin 183, 184 ve 185. Ayet-i Kerimelerinde oruç hakkında bilgiler mevcut. Burada orucun belirli günlerde tutulduğundan bahsediliyor. Belirli yani sayılı günler. Daha açık şekilde; değerli, kıymeti bilinmesi ve dikkat edilmesi gereken vakitler.

Sayılı olan her şey daha değerlidir. Kıymeti bilinmeye daha müstehaktır. İşte bir ay boyunca tuttuğumuz oruçta bu minvalde. Kıymetini bilmeyen, çok ama çok şey kaybediyor. 1 ay dediğimiz süre göz açıp kapayıncaya kadar bitiveriyor. Bu sebeple; İslamın şartlarından olan, manen birçok güzellikler barındıran oruca ayrı bir değer vermek çok mühim. Çünkü biz ne kadar ona kıymet verirsek o da bize o kadar hatta daha da fazla kıymet veriyor. Zaten mühim olan da bizim orucu değil orucun bizi tutması değil midir?

Oruç bizi nasıl tutar?

Biz, namazı kılarız deriz ama asıl olan namazın bizi kılmasıdır. Oruç tutarız deriz ama asıl olan orucun bizi tutmasıdır. Peki bu nasıl olur?

Her bir ibadetin birçok hikmetleri, güzellikleri vardır. Bu hikmetlerden, bu güzelliklerden yaralanmak için yapılması gerekenler bulunmaktadır. Bunların en başlıcası o ibadeti niçin yaptığının şuurunda olmaktır. Her şeyi akılla anlamak, çözmek mümkün değildir. Aklın aciz ve eksik kaldığı yerler çok ama çok fazladır. İnsan, yaptığı hangi ibadet olursa olsun onu yaparken şu düşüncede olması lazımdır: Ben bunu sadece ve sadece Rabbim istediği için yapıyorum. Yalnızca onun rızasını kazanmak için eda ediyorum. İşte oruçta da niyet böyle olduğunda nice kapılar insana açılıveriyor.

İkinci yapılması gereken ise ibadetin farzlarına ve sünnetlerine sımsıkı tutunmaktır. Orucun farzlarını düşündüğümüzde; niyet etmek, orucun başlangıç yani imsak, bitiş yani iftar vaktini bilmek, imsaktan güneş batıncaya kadar yemekten, içmekten ve bedensel isteklerden uzak durmak. Bunları bilmek bilmekle kalmayıp bildikleri ile amel etmek.

Fazları güzelleştiren, onların sevabını artıran şeyler deyince akla ilk olarak sünnetler gelir. Orucun, Ramazan-ı şerifin de kendine has sünnetleri vardır. Bereket timsali olan sahura kalkmak, teravih namazını 20 rekat olarak kılmak, mukabele okumak, sadaka vermek, iftar davetine gitmek ve iftar vermek, itikafa girmek…(İlerleyen yazılarımda sünnetlerden ayrıntılı bir şekilde bahsedeceğim.)

Orucun özünü kavramak

Sözü ve sizi fazla yormadan birkaç kelam daha ettikten sonra yazıma son vereceğim. Her şey özüyle güzeldir. Cevizin kendine has bir şekli vardır ama özü bir başkadır. Özünü bilmeyen onu kabuktan ibaret görür. İşte oruçta; sadece yemekten, içmekten ve bedensel isteklerden uzak durmaktan ibaret değildir. Onunda bir özü, bir hakikati vardır.

Bir insan düşünelim. 13-14 saat boyunca aç ve susuz bir şekilde bir odada bekletilmiş olsun. Sonrasında ise kendisine yiyecek ve içecek verilsin. Bir insan da düşünelim ki sahurunu yapmış, orucuna niyetlenmiş iftara ulaşmış. Görünüşte iki kişi de açlık ve susuzluk ile karşı karşıya. Ama özde aralarında çok fazla farklılıklar var.

Öz olmadan, ulaşılmak istenen şeyi elde etmek çok zordur. Sadece midemize değil her bir azamıza oruç tuturmak lazımdır. Orucun özü, Ramazan-ı Şerifin özü bu anlatmaya çalıştığım şeylerden geçmektedir. Böyle olmadığında oruç bir açlık ve susuzluk çekmekten öte geçememektedir.

Yine geldin, iyi ki geldin ya şehr-i Ramazan.