Sözlüğe baktığımızda “rahatlatmak, dinlendirmek” manalarına gelen ve tervîha kelimesinin çoğulu olan terâvîh, Ramazan-ı Şerif deyince akla ilk gelenlerdendir şüphesiz.

Hadis-i Şerifler’de; kıyamü şehri Ramazan (Ramazan-ı Şerif ayının namazı) ve ihyâü leyâlî Ramazan (Ramazan- Şerif gecelerinin ihyası) tabirleriyle karşımıza çıkar. Sevgili Peygamber Efendimizin (s.a.v.) önem verdiği nafile namazların başında gelir. Onun hakkında Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Her kim Ramazan ayında, inanarak ve sevabını sadece Allâhü Teâlâdan bekleyerek teravih namazı kılarsa onun geçmiş günahları bağışlanır. (Sahih-i Buhari)” buyurmuştur.

Sahuru anlatırken, sahura kalkmanın diğer aylarda teheccüd namazına kalkmaya bir alıştırma olduğunu söylemiştik. Teravih ile de günlük farz namazlar arasında bir bağlantı vardır. Bu bağlantıya geçmeden önce şunu belirtmek isterim ki teravih namazı orucun değil Ramazan-ı Şerif ayının sünnetidir. Yani farklı sebeplerle oruç tutamayan kimselerin ben zaten oruç tutamıyorum diyerek teravihi terk etmeleri son derece yanlıştır. Ramazan- Şerif ayı devam ettiği müddetçe teravih namazının sünnetliği de devam etmektedir.

Aradaki bağlantıya gelecek olursak; gün içerisindeki toplam farz namaz rekat sayısı –vitir namazını da saydığımızda-  20’dir. Teravih namazı’da 20 rekat olduğuna göre, diğer zamanlarda 5 vakit namaz kılmayan fakat Ramazan-ı Şerif ayında teravih namazı kılan kimse namaz kılmak için bir alıştırma yapmış, kendini hazırlamış olmaktadır.

20 rekat her rekatında ayrı bir tat olan teravih namazı, Ramazan-ı Şerif gecelerini süsler. İnsanları, cami ve mescitlerde bir araya toplar. Onun sayesinde her akşam bayram havası, cuma namazı kalabalığı hakim olur o mübarek mekanlara. O, yatsı namazı ile vitir namazı arasını bir ay boyunca ayırır. Fakat bu ayrılık acı değil tatlı bir ayrılıktır. Çünkü sünnet-i seniyye yani kuvvetli sünnet olan bir ibadet, nafile bir namaz eda edilmektedir.

Ne yavaş ne hızlı ve anlaşılır

Adamın biri teravih namazına gitmiş. Hoca, teravih namazını arkasından kovalayan birileri varcasına hızlı kıldırıyormuş. Hoca, selam verince adam hızlıca gidip hocanın kulağına eğilmiş.
- Hocam, bir defa sübhane rabbiye’l alâ zor diyorum, demiş. Adamın yanındaki kişi bunu işitince:
- Sen haline şükret ben onu bile diyemiyorum, deyivermiş.

Her ne kadar yukarıda anlattığım fıkra olsa da günümüze baktığımızda durumun hakikat tarafı da azımsanamayacak kadar fazla. İşin hakikati, olması gereken ise açık ve net:

Ne hızlı ne de yavaş ve anlaşılır bir şekilde okuyuş.

Cemaat içerisinde yaşlı, çocuk, hasta olabileceğini düşünerek namazı kıldırma.

İki ya da dört rekatte bir selam verip beş selam ile 20 rekate tamamlayarak namazı tamamlama.

Namazın ruhunu, maneviyatını 10-15 dakikalık erken bittiye kurban etmeme.

Teravih kelimesinin zaten rahatlatmak, dinlendirmek anlamına geldiğini unutmama.

Mevzu güzel, söylenecekler çok ama biz az sözle iktifa edelim. Teravih namazı ile dinlenebilenlerden olmak duası ile.